HARUN TOKAK

Musibet meteorlarını parçalayan kadın

Hz Hatice (r.a)…

İlk Ramazanda…

İlk Kadir gecesinde…

İlk ışık ufukta göründüğü anda…

Işığı içine çeken odur.

Melekten sonra ilk o “sen Allahın Rasülü’sün” der.

O ilklerin kadınıdır…

Meleklerle yarışır.

Melekten korkan Nebi (as), nefes nefese kaçar,

Evde bir başka melek; ona kollarını açar.

Büyük kadın o gece yeniden doğar…

İlk abdesti o alır, ilk namazı o kılar.

O ilklerin kadınıdır.

Erken doğan, erken uyanan demektir, Hatice.

Gecenin en erkeninde uyanır, en erken çıkanlardan daha erken çıkar yola.

İlk Kadir Gecesinde; sadece çocuklarının değil kıyamete kadar gelecek bütün inananların annesi olur.

İlk Kadir Gecesinde; göklerin kapısı yeniden açılır…Yerle gök arasında kıyamete kadar kopmayacak bir bağ kurulur.

Altı yüz yıl sonra Cebrail, Hira’dan bütün heybetiyle görünür.

Hira bir dağın zirvesidir…

Zirvede insan sesleri ya da bir uyumsuzluk size ulaşmaz.

Sukutun çığlıkları yükselir yıldızlara.

Yeryüzünde nurlu bir süreç işte bu dağdan Hira’dan başlar.

Bir Ramazan günü…

Gecelerin en hayırlısında…

Kadir gecesinde…

Ayet ayet kuran dökülür meleğin dudaklarından.

Hz. Hatice siler ilk vahyin terlerini.

Teri gül kokan insan; ilk utangaç terlerini yine onun evinde dökmemiş miydi?

Kalbe sirayet eden hoş bir esinti, bir ışık yağmuru gibi onun evine yağmamış mıydı?

İlk karşılaştıkları günü düşündü…

Güllerin Efendisi 25 yaşlarındaydı.

Bir yıldız parıltısıydı gözleri.

Karanlık bir ormanın derinliğindeki ışık kadar derindi bakışları.

İstedi ki önce kervanı sonra kalbini, sonra kendini, sonra bütün bir varlığını Mekke’nin bu damıtılmış delikanlısına versin.

Çünkü o emindi. Çünkü o soylu, o güzeldi…

Hz. Hatice’de güçlüdür sezgiler…

Kervanların önünde, ışığı çöle düşmüş bir peygamber…

O kervanlar kızgın çöllerden geçer,

O kervanlar sarp yollardan, yüce dağlardan geçer,

O kervanlar, Hz. Hz Hatice’nin yüreğinden geçer.

Veda vakti geldiğinde ay yüzlü delikanlının akrabalarına;

“Sakın beni unutmayın gurbet elde gam ve keder çektiğimi hatırlayın” sözleri en çok da büyük kadının ipek yüreğine dokunur.

Yollarda kervanlar vardır…

Kervanlarda bahada ağır yükler vardır…

Kervanlarda güzel ve soylu kadının sevdası vardır…

Evinin damından ufka bakarak kervanı gözler…

O gözler Güllerin Efendisi’ni gözler…

Gün kızınca bağrı yanan bir çöl gibi hicranla yanar yüreği.

Her türlü çileye, her sonuca razıydı.

Onun sevgisi kolay giyilen bir gömlek değildir.

Ateşten bir gömlektir o…

Olsun…

Ateşlerden geçmeye razıydı. İçinden ateşlerin geçmesine de…

İşte o ateşten günler gelmişti…

Önce vahyin ateşi, sonra vahye düşman olanların ateşi yakar.

Ateşten yolculuk başlar… Artık ateştendi yollar.

Ateş yakar.

Ateş aydınlatır.

Çok geçmeden Aliler, Ebu Bekirler, Zeydler, Bilaller o aydınlığa koşar.

Işığı yanan evler her gün çoğalır…

Gönüller, Sonsuz Nur’la nurlanır…

Sayıları biraz artınca da Mekke’liler zulümle gelirler üzerlerine…

Alay…işkence… boykot…

Hz. Hatice…

O cömert kadın…

O cahiliyede de cömertti.

Hz Bilal;

“Cahiliye döneminde; ‘Hatice’ adını ağzıma ballı bir parça ekmek korken annemin;’bunu Hatice göndermiş’ deyişle hatırlarım.

O, kendini bir başka kadının yoksulluğunda görebilen bir kadındı.

Dünyada hiçbir kadın servetini onun kadar kutlu bir yolda harcamadı. Kendini de, kalbini de, servetini de Güllerin Efendisi yolunda eritir.

Boykot…

Şimdi kırbaçlardan daha soğuk kanlı yeni bir işkence İslam’ın üzerine çöker.

Peygamberimizin kabilesi Beni Haşim’in tamamı yasaklıdır.

Kimse onlara yardım edemez.

Bir çimdik tuz bir tutam şeker bile.

Yalnızca sırtlarının taşıyabildiklerini taşırlar çöldeki barakalarına.

O kadar…

Çocuklar gündüzün sıcağında gecenin soğuğunda ölürler.

Güllerin Efendisi, geceleri çölde namaza durduğunda; çocukların ağlaşan sesleri, annelerin yürek yakan hıçkırıkları gelip sinesine çarpar.

Mızrap gibi kanayan yüreğine birer inilti halinde vurur durur.

Hz. Hatice’nin elindeki bütün servet boykotun korkunç değirmeninde erir.

Ağlaşan çocukların feryatları arşa ulaşır.

Hastalıklar bir salgın halini almış, kırıp geçirmektedir.

Ebu Talip ve Hz. Hatice de bu furyadan nasibini alır. Her ikisi de ağır hastalıklarla boğuşur.

Önce Ebu Talib…

Karanlıkta durarak aydınlığı savunan adam artık yoktur.

Sonra Hz Hatice…

Ve bir gün…

Güllerin Efendisi; çöldeki çadırın kapısını aralar, büyük kadın ateşler içindedir.

Durumu yürek yakar.

Ayrılığın çığlıkları gibidir iniltileri.

Hz Hatice…

O Mekke’nin en soylu en zengin kadını yokluk ve sefalet içinde iki büklümdür.

Sürgün hayatının tüketen şartlarıyla boğuşarak gidiyor, geride kalanlara veda ediyordu.

Yüzünde derin bir hüzün vardır…

Allah Rasülü’nü kızlarıyla birlikte yalnız bırakacak olmanın endişeleri gizliydi hüznünde.

Gidiyordu ama gönlü himayesiz kalacak olan Efendisinde tutsaktı.

Erken doğmuş, Hakka en erken uyanmış, şimdi kendi elleriyle önden gönderdiği iki evladına kavuşmak için gidiyordu. Ötelerde “annem” diye karşılanırken burada “annem” diye çığlıklanacaktı feryatlar.

Bir ana, bir eş için ne zor bir andı.

Birden yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi. Cennetin hazansız baharlarına dalar gözleri.

Sonra tekrar Güllerin efendisine dokunur o güzel gözler, birden acılaşır yüzü, bir hüzün bulutu çöker yüzüne.

Kızları Hz Fatım’a, Hz Zeynep baş ucunda ağlaşmaktadır.

Şefkat pınarının gözlerinden dökülen yaşlar yanaklarını ıslatır.

Hıçkırıklar düğümlenir boğazında.

Bir minnet duygusuyla yaklaşır yanına…

Dudakları titreyerek,

“Ey Hatice benden dolayı sen de bu sıkıntılara katlanmak zorunda kaldın.

Aslında sen bunlara layık bir kadın değildin, çile üstüne çile gördün, bütün servetini bu uğurda erittin”

Büyük kadının cevabı yürek yakıcıdır:

Kureyş’in hiçbir kadını benim kadar mutlu olmamıştır. Bu hayattaki kaderimde, Allah’ın seçtiği insanın sevgili eşi olmam da benim için yeterlidir.”

“Allah’ım bana verdiğin mutlulukları ve gösterdiğin merhameti sayamam. Kalbim daralmıyor, çünkü sana geliyorum, bana verdiğin nimetlere layık olmak isterim.”

Bu onun dünya adına son sözleridir.

Böylelikle O, Hira’da bir Kadir gecesinde doğan güneşin ardından başladığı yeni hayatını, yine bir Ramazanda ve yine bir Kadir gecesinde noktalar.

Büyük kadın artık yoktur. Musibet meteorlarını eriten atmosfer parçalanmıştır…

Belalar, engelsiz meteorlar gibi gelir…

Güllerin Efendisi, o büyük kadını hiç unutamaz.

Hiç…

O, gül devrini göremeden gider.

Erken gider.

O hep erkencidir.

Leave a Comment

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.