HARUN TOKAK

Kavuşma sevinci

Köyde baba yadigârı toprak evin balkonundayım. Dağlar, dereler, güneşin doğuşu öncesi tatlı bir aydınlık denizindeler.

Karşı tepeler kızıl bir şala bürünmüş güne kavuşmayı bekliyor.

Horozların biri bırakıp diğeri  başlıyor.

Kuş cıvıltıları her an artıyor. Uzaklarda bir kumru bir ötüyor bir susuyor.

Motor sesleri, döverbiçer homurtuları geliyor sarı buğday tarlalarından.

Bizim çocukluğumuzda araba  tıkırtılarına, koyun kuzu meleyişlerine uyanırdı geceler.

Her bir canlıda her bir varlıkta sabaha kavuşmanın sevinci…

Onların bu telaşı,  bu sevinci beni de alıp götürüyor bambaşka hülyalara.

Çocukluk yaşantım   yeniden bütünüyle canlanıyor hayalimde.

Ramazan aydınlığının dünyamıza düştüğü bu dakikalarda gözlerimi kapayıp duygularımı dinliyorum.

Kendimi, ya tıslayarak evimizin önünden geçip teravihe giden bir lüks lambasının peşinden koşarken ya bir şadırvanın başında katmer kokulu iftar saatinde ezan beklerken ya da gaz lambasının loş ışığında saf bağlamış pırıl pırıl insanlar arasında namaz kılarken görüyorum.

Şimdi köy Ramazanlarında birlikte saf tuttuğumuz o insanların hiç birisinin olmayışının hüznü dolduruyor içimi.

Güllerin Efendisinin duası geliyor hatırıma; “Allah’ım! Receb ve Şabanı bize bereketli kıl ve bizi Ramazana yetiştir.”

Sanki her bir evin bir yakını gurbetten gelşiyormuşcasına bir sevinç dalgası sarıyor kerpiç evleri. Yufkalar yapılıyor, kilimler, halılar yıkanıyor,  camlar siliniyor.

Bazen sıcaklığını kar-kışın bağrına boşaltan, bazen cehennemi esintilerle buluşarak bize iradelerimizin hakkını vermeyi hatırlatan, bazen bahar çiçekleri üzerinden diriliş şarkıları söyleyen, bazen de hazan mevsiminin yüreklerimize dolan kasvetinden bizi kurtarıp sonsuz baharlara yelken açtıran Ramazan işte geldi yeniden.

Güneş doğdu doğmak üzere.

Köyde saniye saniye sabah oluyor.

Hayalim daha gerilere gidiyor.

İnsanlığın kar-kışın fırtınalarında savrulduğu günlere…

Canlı cansız bütün varlıkların, İslam Güneşinin doğuşu öncesi gözlerini ufka diktikleri günlere.

Yine böyle bir Ramazan günü…

Güllerin Efendisi’Nin sinesini Hira’nın sessizliğine serdiği, yalnızlığın sevdirildiği seneler…

Göklerin derinliğini kucaklayan Hira- Nur dağında seher sessizliği …

Yine güneşin doğuşu öncesi aydınlık sarmış dört bir yanı.

Uzunca bir karanlıktan sonra aydınlığın ana rahmi Hira’da bir ışık patlaması…

Birden gök kapıları gıcırdıyarak, açılıyor. Vahiy meleği Cebrail, altı yüzyıl aradan sonra göklerde görünüyor.

Bir sevinç dalgası gibi süzülüyor ve “oku” diye sesleniyor Güllerin Efendisine…

Dağlardan, taşlardan, ağaçlardan, göklerden sadece onun sesi duyuluyor.

Göklerle yer yeniden kucaklaşıyor.

Ve Kur’an günleri başlıyor.

Gökler kapılarını açıyor yerdekilere.

Vahiy yağmurlarıyla sırılsıklam çorak topraklar…

Işıktan bir gül açıyor karanlıkta. Ay ışığı gül yüzüne vuruyor Sonsuz Sevgilinin.

Sevgi sonsuzlaşıyor.

Tevhid meşalesi yeniden tutuşuyor.

Kerpiç damlardan, Allah’ın evi Ka’beden kanatlanıyor ezanlar.O gün bugün sular başını taştan taşa vurarak ona koşuyor, onun hicranıyla sarı saçlarını yoluyor sonbahar, onun gözlerinde diriliyor çiçek çiçek her bahar.

Bir Kur’an bir Ramazan musikisi başlıyor her yerde. O’nun güzelliğinin ışıltısında dinleniyor şehirler.

Sahurlar, salalar, temcidler, tekbirler, teravihler gönüllere ötelerin en tatlı esintilerini taşıyor. Ve perdeyi sıyırıp kaldırdığımızda adeta cennet bahçelerini seyredeceğimiz efsunlu Ramazan günleri geliyor.

Bir Ramazan günü seher vakti Hira Nur dağından  fışkıran ışıkla aydınlanıyor cihan.

Babaların yüreği merhamete, diri diri kızgın kumlara gömülen kız çocuklar şefkat pınarlarına kavuşuyor.

Çöl gecelerinden yanık ağıtlar yakan anaların  feryatları diniyor.

Köleler ve kadınlar insan olduklarını  anlıyorlar. Ayaklar altından alınan anaların, ayakları altına konuyor cennet…

Ve Güllerin Efendisi; ” Anne babasından birisine ya da her ikisine kavuşup da cennete kavuşamayan, Ramazana kavuşup da affa kavuşamayan, yanında adım anıldığı halde salavat getirmeyen kimsenin burnu sürtülsün” sözünü zamanın alnına bir çelenk gibi asıyor.

Merhametten mahrum mazlumlar merhamet kanatlarına kavuşuyor.

Kapılardan  kovulan yoksullarla sofralar paylaşılıyor. Bir yardım yarışı başlıyor, merhamet nehirleri yeniden coşuyor.O gün bugün seherler  Ramazanın getirdiği uhrevi maviliklerle tülleniyor.Sabah ezanları ve sabah  namazları hiç olmadığı kadar büyülü bir zamana dönüşüyor.

Orucun aydınlığı yüzlerine vurmuş Mü’minler gündüzler boyunca iki sevinçten ilki olan iftara kavuşmanın sevincini yaşıyor. Minareler mahyalarına, mabetler teravih ve mukabelelere kavuşmanın mutluğunu yaşıyor.Semavi sofraların biri kalkıyor diğeri iniyor.

‘Tekbirler taşıyor kubbelerden’

Kendimizi cennet bahçelerinde kevserlerin başında sanıyoruz.

Seherler, sahurlar, ezanlar namazlar, minareler mahyalar, sokaklar, lambalar, her yerde yükselen Kur’an sesleri, cemaatin çehresi, çocukların cıvıltısı, yaşlıların vakarı neler söylüyor neler…

Sadece göklerin değil adeta bütün varlıkların dili çözülüyor ve birer hatip gibi ruhlarımıza en duyulmadık sözleri söylüyor.

Ramazan en bereketli yağmurlarını boşaltıyor çorak topraklarımıza. Şefkatli suları çekilmeye yüz tutmuş nice merhamet pınarları yeniden coşuyor.

Ruhlarımız dirilişe duruyor.

Evet bir kısım gafil ruhlar uyuklamaya devam etse de bu mübarek ay bir uyanış bir diriliş ve bir kavuşma zemzemesidir.

Bir Ramazan seherinde Hira Nur dağından fışkıran ışığın aydınlığında ağarıyor dünyamız. Saniye saniye Ramazanlaşıyor dünyamız.Ve Ramazan ışıktan, sesten ve renkten şivesiyle doluyor gönlümüze, doluyor dünyamıza.

***

Köyde baba yadigârı toprak evin balkonundayım. Güneşin doğuşu öncesi aydınlık sarmış dört bir yanı. Kızıl bir şala bürünmüş karşı tepeler.

Saniye saniye sabah oluyor.

Horozların bir bırakıyor diğeri  başlıyor. Kuş cıvıltıları her an artıyor. Uzaklardan bir kumru bir ötüyor bir susuyor.

Bu vakitte köy evinin balkonunda sabahın seslerini dinlemek doyumsuz bir haz veriyor bana.

Her bir canlı da her bir varlıkta sabaha kavuşmanın sevincini duyuyorum. Onların bu telaşı bu sevinci beni de alıp götürüyor bambaşka hülyalara.

Çocukluğumda yaşadığım o eski hatıralar yeniden bütünüyle canlanıyor hayalimde.

Ramazan aydınlığının dünyamıza düştüğü bu dakikalarda gözlerimi kapayıp duygularımı dinliyorum.

Kendimi, ya tıslayarak evimizin önünden geçip teravihe giden bir lüks lambasının peşinden koşarken ya bir şadırvanın başında katmer kokulu iftar saatinde ezan beklerken ya da gaz lambasının loş ışığında saf bağlamış pırıl pırıl insanlar arasında namaz kılarken  görüyorum.

Ve bir kavuşma sevinciyle aydınlanıyor köydeki bu küçük dünyam.

Leave a Comment

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.