Öğretmen Süleyman…
Öğretmen Süleyman… Şubatın son günleri… Karlı dağların kucağında üşüyen Çin sınırındaki Narin Şehri’nden dönüyoruz. Karlı yamaçlarda atlar, yaylıyor. Karların altındaki otlara erişmek için ayakları...
Öğretmen Süleyman… Şubatın son günleri… Karlı dağların kucağında üşüyen Çin sınırındaki Narin Şehri’nden dönüyoruz. Karlı yamaçlarda atlar, yaylıyor. Karların altındaki otlara erişmek için ayakları...
Gün doğdu doğmak üzere… Bu saatlerde, Ak Deniz’in ipeksi sularında binlerce kızıl kımıltılar oynaşıyor. Tatlı bir aydınlık sarıyor çevremizi. Belek’teki otel odasının penceresinden gittikçe...
Ay ışığının olmadığı zifiri karanlık gecelerde bir ses yükselirdi Gelibolu sırtlarından… Yanık bir ses… Tek-tük tüfek atışları durunca, sükûna gömülen gecede hüzünlerle, ayrılıklarla besili...
Artık yorgundun… Ayakların seni taşımıyordu. O ayaklarla gitmediğin, atını sürmediğin yer yok gibiydi… Anadolu’da ayak basmadığın yer bırakmadığında; atının yönünü Asya’ya çevirdin. Biliyorsun… O...
Soğuk bir Şubatın ilk günleri… Bahar ve yaz aylarında erimiş bir ayna gibi akan Neva Nehri derin uykularda. Rüzgar, kırık- derik bir beyaz mermer...