HARUN TOKAK

Ateşi Yutan Kan

Göğsünde İstiklal madalyası kanayan bir gül gibi duruyordu.

Bir battaniyeye sarılı olarak getirdiler mahkemeye.

Mahkeme kapısının önü hayli kalabalıktı.

Hastaydı… Bütün vücudu titriyordu. Kulakları zor duyuyordu.

Mübaşirin sesi yankılandı koridorda: “Sanık Mustafa Badıoğlu…”

Battaniyenin uçlarından tutarak oturttular sanık sandalyesine.

Mahkeme heyeti hazırdı.

Cumhuriyet Savcısı; “Sanık Mustafa Badıoğlu evinde dini kitaplar okurken yakalanmıştır. Binaenaleyh bu durum laik Cumhuriyetin temellerini sarsmaktadır” diye başladı söze. İddianameyi sanığın yüzüne karşı uzun uzun okudu.

Sanığın kulakları duymuyordu.

Hastalıktan elleri ayakları titriyordu.

Hakim yüksek sesle; “Cumhuriyetin temellerini sarsıyormuşsun doğru mu bu?” diye sordu.

Ne savcının ne de hakimin dediklerini duymamıştı.

Elini kulağının arkasına götürdü yanındaki Hüsrev Efendi’ye “Ne diyor bunlar” dedi.

“Cumhuriyetin temellerini sarsıyormuşsun.”

Kurşun yemiş bir yaralı gibi büzüldü. Gözleri madalyasına gömüldü. Bütün bedeni titremeye başladı…

****

Yorgun gecenin sabahında odanın perdesini aralıyorum, güneşin ilk ışıkları şehrin mahmur gözleriyle birlikte doluyor gözlerime.

Bu güzel şehri görmeyeli tam on beş yıl oldu.

Maraş, Ahır Dağı’nın eteklerinden bereketli ovaya doğru, sevdalı aşklara yelken açmış ece gibi bakıyordu.

Şehre emanet ettiğim hatıralarım sabah aydınlığında görülen rüyalar gibi gözümde belirdi.

Her şey çok canlıydı.

Hâkim bir tepedeyim. Mazi canlanıyor gözümde.

Yüreğimin atışları yükseliyor. Başımı, pencereden dışarı çıkarıyor ve gözlerimi gezdiriyorum kahraman kentin üzerinde.

Ahır Dağı’nın eteklerinden Yavuz Sultan Selim askerleriyle Mısır Seferi’ne yürüyor.

Ordunun yol azığı olsun diye Maraşlılar tarhana hazırlıyorlar. Yavuz, “Tok tutsun, bozulmasın dayanıklı olsun, uzun bir seferdeyiz” diyor.

Hedef Mısır’dır.

Ulu Cami’nin her daim nöbetteki minarelerine takılıyor gözlerim. Taş duvarlara kulağımı dayayarak tarihin derinliklerinden gelen sesleri dinliyorum.

Asrın ilk çeyreğinde Büyülü Mabette hutbe okuyor Rıdvan Hoca;

“Cemaat! Ezan okundu. Sünnetleri kıldınız ama ben size bugün Cuma namazı kıldırmayacağım. Esir milletlere Cuma namazı farz değildir. Kalede Fransız bayrağı dalgalanıyor.”

Saflar sınır tanımayan dalgalar gibi sarsılıyor.

Bir büyük gürültü kopuyor ulu mabedin içinde; “Bayraksız namaz olmaz” diye bağrışıyorlar.

Yokuşa akan sular gibi tırmanıyorlar kaleye doğru.

Bir kenara atılmış bayrak yeniden çekiliyor kaleye.

Dalgalanan şanlı bayrakla birlikte eda ediliyor namaz.

Bu muhteşem tabloyu evlerinin penceresinden kadınlar, kızlar göz yaşlarıyla izliyorlar.

Fransız komutan çarşıyı dolaşıyor, bir Maraşlıya; “Bir bez parçası için bir sürü gürültü kopardınız, isteseydim hepinizi yok ederdim” diyor.

Kahraman Maraşlı; “O bayrak orada olmadan bizim üzerimize güneş doğmaz. Her Maraşlı sabah olunca önceye kaleye bakar, bayrağı görünce de Allah’a şükreder. Bayrağı görmemek için ya kör olmak ya da ölmek gerekir. Sen bizi topla, tüfekle korkutamazsın o gün senin silahlarınla karşılaşacak olursak, arkamızda bekleyenimiz, ağlayanımız olmaksızın karşınıza çıkarız. O zaman dünyanın bütün silahlarını getir bizi yine korkutamazsın. Maraş bize mezar olmadan düşmana gülzar olmaz.”

Maraş mücadelesinin parolasıdır bu sözler.

Gözlerim, şimdi de Uzunoluk’a doğru dönüyor.

Sütçü İmam mütevazı dükkânında sütleriyle meşguldür.

Dışarıda silah sesleri duyulur.

Dışarı koşar…

Çakmakçı Sait kanlar içinde yerde yatmaktadır.

Hamamdan çıkan kadınlara devriye gezen Fransız askerleri, “Burası artık Müslüman toprağı değil, böyle gezemezsiniz” diyerek sarkıntılık etmektedir.

Olup bitenleri gören Sütçü İmam;

“Bu gün namusa sahip çıkma günüdür” diyerek, sarı sedef saplı tabancasını kaptığı gibi ateşler.

İlk kurşun, ilk soylu isyan, ilk kıvılcım Sütçü İmam’ın tabancasından dalga dalga yayılır bütün bir Maraş’a ve Anadolu’ya.

Aylardır derin bir suskunluğa sürüklenen halk bu sesle silkinir. Yüreklerde biriken öfke taşmıştır.

Öfke, dalga dalga sarar sokakları.

Ok yaydan çıkmıştır.

Evlerde çocuklar, kadınlar isli lambaların ölgün ışıklarında Yasinler, Fatihalar okumaktadır.

“Işığı yanan evler”den sızar sokaklara Kuran sesleri.

“Işığı yanan evler”den, ışık yayılır ümitsizliğin karanlık gecelerine.

Dıştan yardım gelmeyince Maraşlı kendi kahramanını kendi çıkarır. İğnenin deliğinden dağları geçirir Maraşlı…

Aslan Beyler, Sütçü İmamlar, Rıdvan Hocalar, Çakmakçı Saitler, Mıllış Nuriler, Muallim Hayrullahlar ve daha niceleri göğüslerine İstiklal Madalyası takmadan gittiler ama Maraş bugün dünyada madalyası olan tek şehirdir.

Kurtuluş Savaşı sonrası, Maraş Valiliği’nden kahramanların listesi istenir.

Valilik, liste veremiyoruz çünkü Maraş’ın bütün halkı kahramandır cevabını verir.

TBMM’de madalyayı bütün bir Maraş’a verir.

Merhum Necip Fazıl, “Madde, ruhun hizmetine girdiği anda, kuvveti yüz binlerce kere büyür. O zaman bir teneke parçası, bir süngüye ve bir çakmak taşı bir topa bedel olur. O zaman kemik çeliği yer ve kan, ateşi yutar. Maraş’ı böyle anlayın” sözleriyle anlatır, Maraşlının bu büyük mücadelesini.

***

Güneş iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamıştı.

Sıcak bir gün bizi bekliyordu.

Hayalimin penceresi gibi odamın da penceresini kapattım. Çantamdan kitabımı aldım, kaldığım yerden okumaya başladım.

“Göğsünde İstiklal Madalyası vardı.

Bütün bir bedeni titriyordu.

Yine hâkimin sesi duyuldu:

“Cumhuriyetin temellerini sarstığınız doğru mu?”

Düşmanın kurşunu bile bu kadar yaralamamıştı.

Sütçü İmamlar, Aslan Beyler, Rıdvan Hocalar, Ali Sezailer bu Cumhuriyet, bu bayrak için ölmemişler miydi? “O Fransız bayrağı oradan inmeden namaz olmaz dememişler miydi?

Yıkmak için mi kurmuşlardı Cumhuriyeti.

Hâkim insaflı biridir. İleri giden savcıyı azarlar.

İstiklal Madalyası’na baktı, yerinde duruyordu. Bütün bedeni titriyordu. Yutkundu… Yutkundu…Bir şey diyecekti…demedi.

Göğsündeki madalyada dondu gözleri… Kanı da donmuştu… Anadolu’yu yakan ateşi, yutan kanı da donmuştu…

Titreyen başını hafifçe kaldırdı; “Allah Allah! Hâkim Bey evladım, iyi de biz bu Cumhuriyet için savaşmadık mı? Kanlarımızla kurduğumuz Cumhuriyeti neden yıkalım?”

Leave a Comment

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.