HARUN TOKAK

Gözümün nuru, canım ağabeyim!

Hep merak etmişimdir sevdadan atlarına binip giden ışık süvarilerinin kız kardeşleri, onlar için ne düşünür, ne hissederler?

Gidenlerin annelerinin, babalarının duygularını pek çok defa okumak ya da dinlemek imkânını bir şekilde bulmuşuzdur.

Erkek kardeşleri de az çok bilirim ben. Çoğu kere ne gülebilir, ne de ağlayabilirler. Hatta ne de sinelerine düşen odu dışarıya hissettirirler. En zoru da bu galiba: İçinden yanmak ama dışarıdakine fark ettirmemek, ettirememek.

Kız kardeşlere gelince; onları hemen hiç bilmiyorum.

Benim de kız kardeşlerim vardı…

Henüz onları tanıyacak çağda değildim. Benden birkaç yaş küçük kız kardeşlerimin her ikisi de -birisi 2, diğeri 2,5 yaşlarında- birer tomurcuk iken bizi bırakıp diyar-ı ahirete revan olmuşlar. Rahmetli babam imkânsızlıktan onları hastaneye bile yetiştirememiş. Anacığımın yüreği kardeşlerimi her hatırlayışında bir kere daha yanar da, beyaz tülbenti her defasında ıslanır.

Geçen gün elime ulaşan hatıraları incelerken gözüme, el yazısıyla yazılmış bir sayfa ilişti. Baktım, bir bacımızın Kenya’daki Türk okulunda öğretmenlik yapan gurbetteki ağabeyine yazdığı yüreği yanık bir mektup.

Öğretmenler Haftası vesilesiyle sizinle bir kız kardeşin dantela gibi göz nuruyla işlediği o satırları paylaşmak istedim.

Gurbette kız kardeşi olmayıp da mektup bekleyenler, bu satırları kendilerine yazılmış kabul edebilirler. En azından ben böyle kabul ettim.

***

Gözümün nuru, canım ağabeyim!

Senden ayrılalı yıllar oldu. Hasretin bazen dayanılmaz bir hal alıyor. Çatlak toprağın imdadına yetişen yağmurlar gibi Allah’a ettiğimiz dualar, kor düşen sinelerimizi biraz olsun serinletiyor. Senin gibi bir ağabeye sahip olduğum için Rabbime hamd ediyorum. Seni çok özledim. Bir gaye uğruna uzaklarda olman duygularımın dilini bağlıyor ama yine de Rahmeti Sonsuz’a teslim oluyorum.

Şimdi sen çok uzaklarda olsan bile aslında içimizdesin. Hele güzel şeyler yaptığını, bir mum gibi etrafını aydınlattığını duydukça kendimizi sana daha yakın hissediyoruz.

Nasıl da geçiyor yıllar değil mi? Lise, üniversite…

Şimdi sen sadece hayallerimizi süsleyen bir ağabey değil, hayallerimizi gerçekleştiren bir kahramansın.

Sen karşılaştığın bütün zorluklara rağmen, yüklenmiş olduğun misyonu götürme azim ve kararlılığı içinde, dünyanın ta bir ucunda, gönlün iman ve heyecanla dolu olarak, şefkat ve merhametle insanlığı kucaklıyor, onlara yararlı olabilmek için her türlü fedakârlığı yapmaya gayret gösteriyorsun.

Bir Eylül akşamı, elinde karanfil, sevdalı yüreğinle gidiyordun.

Ardında sensizliğin göz yaşları akıyordu.

Sen gidiyordun ardına bile bakmadan…

Göz yaşları nedir bilir misin ağabey?

Gidiyordun…

Tatlı bir hüzün sarmıştı bedenleri.

Acı bir gülümseme vardı gül yüzünde.

Bir ayrılık şarkısı mırıldanıyordun belki de.

Sen gidiyordun.

Onurlu bir görevin vardı yüklendiğin.

Bir ateş parçası gibi düştün yolara.

Ve sen gittin…

Hasret çekmekte gönüller

Yanan sinelerin dumanı özlem kokmakta

Vuslatı beklerken sevenler

Ayrılık düştü bahta

Çalmaz gönül telleri mızrapsız

Kalpler buruk, dizler dermansız

Damarlarda yanan hasret alevi

Söndürmeye koşan vardı büyük ateşi.

Seni bekliyoruz ağabey, büyük bir özlemle.

Dualarında bize de yer ver.

Allah yardımcınız olsun.

Kardeşin Özlem

Leave a Comment

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.