Suya Düşen Kan: Kerbela
Gece, Muharrem ayının onuncu gecesi… Çöl yanıyor… Kerbela kaynıyor!
“Kerb” ve “bela” yani gam ve bela kol kola.
Kerbela’da kumlar aleve sarıyor…
Çölle birlikte güller de yanıyor.
Fırat ise hiç olmadığı kadar coşkun, bir o kadar da hırçın çağlıyor.
Gül dudaklar kuruyor, çadırlar yanıyor, çocuklar yanıyor! Bir yudum suya, bir yudum sevgiye hasret Ehl-i Beyt yanıyor, Alem-i İslam’ın kalbi yanıyor.
Su! Su! diye inleyen çocuklara can dayanmıyor.
Fırat buz gibi akıyor ama yanı başında sevgiye hasret bir demet gül yanıyor.
Hz. Hüseyin(ra), Ehl-i Beyti boğmaya gelen ordunun komutanı Ömer b. Sa’d’a, Ebul Fazl’ı gönderiyor:
-“Git! Bu gece için mühlet al. Bu gece namaz kılalım, Rabbimize dua edelim, Kur’an okuyalım. Bu gece son gecemizdir.”
Gece saldırılmayacaktır.
Hz. Hüseyin yanındakilere:
-“Gece sizi bürüyünce Ehl-i Beyti birer ikişer alınız ve buradan uzaklaşınız” der, ama O’nu hiçbiri dinlemez.
Son gece…
Namaza, Kur’an’a tahsisli gece…
Bir ara gözleri kapanır. “Düşman saldırıya geçti!” diyerek uyandırırlar. Güzel gözlerini açar ve susuz dudakları kıpırdar; “Dedem, Hüseyin’im! Ben seni bekliyorum, bugün bana kavuşacaksın” der.
Gül yüzü tebessüm eder.
Çadırın direğine dayanmış Efendimiz(sav) torunlarını seyrediyor, Hz. Ali, Hz. Fatıma evlatlarını seyrediyor. Güllerinin yanışını, dallarının kırılışını, yapraklarının koparılışını görüyorlar. Melekler üşüşmüş birbiri üzerine, zaman durmuş, her şey Kerbela’ya kilitlenmiş.
Susuzluk dayanılmaz bir hal alınca Hz. Hüseyin atını Fırat’a sürer. Beş yüz asker birden dikilir karşısına. Su doldurur avucuna… O anda bir ok saplanır damağına ve kan damlar suya, içemez. Geri döner çadırına.
O gün bugündür kan damlar kalbinden Alem-i İslam’ın…
O kan hâlâ damlıyor…
O ateş hâlâ yanıyor…
O gözyaşı hâlâ akıyor…
Kerbela’da hâlâ kumlardan alev kaynıyor…
Boyuna göre kılıç bile bulunamayan Ehl-i Beyt delikanlıları, çocukları, bir bir doğranmıştır Kerbela’da.
Peygamberimizin(sav) bir zamanlar Uhud’da; “Anam babam sana feda olsun” dediği Hz. Sad’ın oğlu Ömer, Yezit ordusunun başındadır. Hz. Hüseyin’e ilk oku o atar. Babası, Peygamberi(as) oklardan korurken, oğlu O’nun reyhanını vurur.
Hz. Hüseyin’de tam otuz üç kılıç yarası vardı ve atının üzerinde zor duruyordu.
Çadırlardaki kadınlarla da irtibat kesilmişti. Sırtından giren bir mızrakla atından yere düştü. Kanlı yüzü kızgın kumlara batarken dudaklarından şu sözler döküldü: “Bu gün Cuma’dır ve namaz vaktidir. Minarelerde adı anılan, minberlerde salavat getirilen benim dedemdir.”
Çadırlardaki çocuklardan kadınlardan çığlıklar yükselmeye başlamıştı.
Efendimiz(as), onları bir bir almıştı abasının altına ve “Bunlar benim Ehl-i Beytim, ben bunları seviyorum siz de seviniz” demişti. Ama şimdi kanadı kırık kuşlar gibi bir bir uçuyorlardı örtünün altından.
Ne güzel söylemiş Fuzuli:
Cihanın sahibinden bir yudum su kıskanılmış aah!
Fırat ağlar, Murat ağlar, zemin-ü asuman ağlar
Ayak bastı ol melun kalbi gâhı sırrı Kur’an’a
Aliyyü Fatıma, Peygamber-i âhir zaman ağlar
Kerbela’da bir ateş düştü islam’ın kalbine, o ateş hiç sönmedi.
Asırları yakarak muttasıl geldi günümüze kadar.
Aleviler kadar, Sünniler de gözyaşı dökmüşlerdir bu ateşe.
Bu gözyaşlarıyla büyümüştür nesiller.
Anadolu köylerinde; evlerde, camilerde, köy odalarında Kerbela ağıtları yakılmıştır. Ali’dir, Hasan’dır, Hüseyin’dir çocuklarının adları.
Rahmetli babam az mı anlattı bize Kerbela’yı… Ali’dir ağabeyimin adı, Hasan’dır küçük kardeşiminki, onlar canlarımızdır.
Anadolu’da rol model ailedir Ehl-i Beyt; Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin… Onlar bize rehberdir. Cesaret, cömertlik, fedakarlık, ilim, takva, itaat, sevgi pınarıdır onlar.
Yeni evlenen çiftlerimize dua ederken “Allah’ım bu gençlere Hz. Ali ile Hz. Fatıma’nın arasındaki sevgiyi ver” demiyor muyuz?
Kıyamete kadar gelecek bütün evliya, asfiya hep o ailedendir. İlmin kapısı da Hz. Ali’dir, Hayber Kalesi’nin kapısını bir pençede söken de, Allah’ın aslanı da O’dur.
Ehl-i Beyt, Müslümanları birleştiren bütünleştiren bir harçtır.
Ülkemizin her zamankinden daha çok birliğe muhtaç olduğu bir zamanda Ehl-i Beyt etrafında halelenmenin, Efendimizi(sav) ne kadar memnun edeceği aşikardır. Çünkü O(sav), “Ben size iki şey bırakıyorum Kur’an ve Ehli Beytim” Buyuruyor.
Bu ikisine sahip çıkmak Allah’ı ve Peygamberini sevmektir.
Bu insanlar şanlı mazimizde birer akıncı edasıyla pirleri, dedeleri, babalarıyla devamlı olarak ordularımızın önünde yol açmışlar ve düşmanla yaka paça olmuşlardır.
Gözlerimiz Fırat, yüreğimiz Kerbela, o ateş bizi yakıyor hâlâ.
Not: Kalbi Kerbela ateşiyle yanık giden Merhum Cem Karaca 8 Şubat Perşembe günü saat 10.00’da Seyit Ahmet Deresi’ndeki mezarı başında anılacaktır.