Potemkin Zırhlısı
Mart’ın son günleri…
Soylu bir kadın ruhu taşıyan, her bir taşı musiki ile örülü bir şehirdeyiz, 2. Katerina’nın Rusya’ya hediyesi Odessa’da…
Osmanlı döneminde adı "Hacı Bey" olan Odessa hala Karadeniz’in en önemli liman şehri.
Sokaklarında koloni mimarî tarzının yanı sıra, yer yer Fransız ve Alman etkisi de görülen bu güzel şehir, devrin değişmesinin getirdiği makus talihten mütevellit yoksullukla giysileri artık yer yer yıpranmış ve biraz solmuş olsa da asil duruşundan hiçbir şey kaybetmeyen düşkün bir kontesi andırıyor.
Hüzünlü, biraz eksik, biraz yorgun ama asil…
Uçsuz bucaksız sahil boyunca denize paralel uzayıp giden bir parkın içinden, Avrupa’nın farklı kültürlerinin mimari mozaiği durumundaki binaların önünden geçerek tarihi bir binaya varıyoruz.
Hacı Ağa Köşkü…
Mimarisi ve duvarlarına gömülü mermer levhalarla hala Osmanlı’dan izler taşıyan bu görkemli bina şimdi sanat okulu olarak kullanılıyor.
Sovyetler dönemine kadar, yüzlerce yıl Rusya ve Orta Asya’dan hacca gidecek Müslümanların uğrak yeri olan bu tarihi bina, Karadeniz’e nazır bir tepede bir başına öylece duruyor.
Vaktiyla Hacılar burada toplanır sonra da gemiyle İstanbul’a geçerler, oradan da Kutsal topraklara doğru yola çıkarlarmış.
Elini gözlerine siper ederek uzaklardan gelecek evlatlarını bekleyen hasretten bağrı yanık bir ana gibi ufka bakan yüzüyle hala yolcularını bekler gibi bir hali var.
Devlet-i Aliye’nin sonunu hazırlayan Birinci Dünya Savaşı’na Odessa’yı bombalayarak katılmış olduğumuzu bilmem söylemeye gerek var mı?
Ama ne ilginçtir ki; Cihan Harbi’nin başlamasına günler kala, Rusya’nın ilk uluslararası futbol etkinliği de Odessa Futbol takımıyla Fenerbahçe arasında olmuş. Bu tarihi maçtan çok özel görüntüleri, Ukrayna Fenerbahçeliler Derneği Başkanı olan ve engin vizyonuyla ülkemizi Odessa’da başarıyla temsil eden değerli işadamı Ali Sezen Bey’in özel arşivinden izleme imkanı bulduk. Maalesef futbolcularımız yurda döner dönmez Birinci Dünya Savaş’ı başlamış ve Boğazlar her türlü geçişe kapanmış.
Bugün Odessa, yüz otuz üç ayrı milletten insanın yaşadığı çok kültürlü bir şehir.
İnsanları sempatik ve diyaloğa açık.
Odessa’nın sembollerinden biri de hiç şüphesiz Odessa Merdivenleri.
Bu tarihi merdivenin basamaklarını adımlarken, tarihin derinliklerine dalıyor ve sinema bilgisiyle de bizleri oldukça şaşırtan Mehmet Altan Bey’le filmin en acıklı sahnelerinin geçtiği bu merdivenlerde, "Potemkin Zırhlısı"nı konuşuyoruz.
Potemkin Zırhlısı, 1905 yılındaki "ilk" isyan kıvılcımı sırasında yaşanmış gerçek bir olaydan esinli muhteşem bir film.
Ünlü Rus yönetmen Eisenstein’ın "Potemkin Zırhlısı" 1958 yılında Brüksel’de açılan dünya fuarında tüm zamanların en büyük filmi olarak ilan edilmiş
"Potemkin Zırhlısı" bir filmin nelere kadir olduğunu göstermesi açısından çok önemli bir film olarak kabul ediliyor… Pek çok ülke işçi sınıfını ayaklandırır düşüncesiyle bu filmi uzun yıllar vizyona koymaktan çekinmiş.
1905 isyanı, başarısızlıkla sonuçlansa da, on iki yıl sonra bir devrim ile başarıya ulaşacak olan bu ilk kıvılcımın fitili işte bu meşhur merdivenlerde ateşlenmiş.
Potemkin adlı zırhlı savaş gemisinde insanlık dışı şartlar altında çalışan denizciler, bir süre sonra isyan bayrağını açarlar ve o sıralarda müthiş bir devrim dalgası ile çalkalanan Odessa halkı ile yekvücut olurlar.
Gemideki erata zorla yedirilmeye çalışılan kurtlu et, bu etten yapılan çorba ve yemeyenlerin güvertede kurşuna dizilme kararı bardağı taşıran son damla olur.
Kurtlu etler, bütün bir emekçi kitlesinin içinde bulunduğu kötü koşulların bir simgesi olur, güvertede yapılan zülüm bütün bir Çarlık rejiminin zalimliğini çağrıştırır.
Çarlık bayrağı parçalanır ve Kızıl bayrak, Potemkin Zırhlısı’na çekilir.
Çarlık askerleri, Potemkin Zırhlısı’ndaki denizcilerle buluşmak için 193 basamaklı Odessa Merdivenleri’nden aşağı doğru inen kalabalığa ateş açarlar.
O yılankavi merdivenlerde üst üste bindirilen insan seli, birbirini ezerek kaçmaya çalışan çaresiz insanlar, basamaklardan yuvarlanan cesetler, sel olup akan kanlar, Karadeniz’in hırçın dalgalarına gömülüp giden feryatlar, ağıtlar, bağırtılar…
İki ayağı da olmayan birinin ellerini ayak yaparak oradan oraya zıplayarak kaçmaya çalışması, küçücük çocuğu öldürülen gözü yaşlı ananın kendini kurşunlara siper etmesi, vurulan oğlunu kollarına alarak askerlere doğru yürüyen ananın feryadı, filmin unutulmazlarıdır.
Hele bir annenin, beşikteki yavrusuyla kaçmaya çalışırken yüz doksan üç basamaklı merdivenin en yukarısında kurşunlara hedef olması, ağır ağır yere yığılması, bebeğinin beşiğine yaslanması, yaslandıkça cansız bedenin beşiği itmesi, hiçbir şeyden haberi olmayan mavi gözlü sevimli bebeğin tıngır tıngır merdivenlerden yuvarlanması, annesinin ölü gözlerle arkasından son bakışı filmin en kahredici sahnesidir.
Odessa Merdivenleri, Çarlık zulmünü apaçık ortaya seren bir kıyımın sembolü haline gelmiştir.
Filmde, askerlerin tek sıra halinde, ateş ederek halkın üstüne yürümeleri, izleyici üzerinde gerilim filmlerinde bile görülemeyecek bir etki yaratır ve Odessa Merdivenleri boyunca kaçma isteği uyandırır.
Gökyüzüne doğru yükselip giden basamakları çıkarken beşiği ile yuvarlan bir bebek üzerinize doğru geliyor ama tutamıyorsunuz, kayıp gidiyor ellerinizin arasından.
Bir birbirini ezerek kurşun yağmurlarından kaçan kalabalık üstünüze üstünüze geliyor, feryatlar, bağırışlar, ağıtlar arasında kalıyorsunuz. Elleri üzerinde yürümeye çalışan ayaksız bir adam çıkıyor bir anda karşınıza. Ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz.
***
Baharın ilk günlerinde işte böyle bir kıyıdan baktım ülkeme.
İlkbahar güneşinin gönül okşayıcı ışıklarında milyonlarca dalgacığın kımıldadığı Karadeniz’in karşı kıyılarından…
Odessa Sahillerinden…
Yukarıdan bakınca bütün basamaklarını bağrına çekmişçesine, denize kadar uzayan teraslanmış dik bir yamaç gibi sadece onlarca sahanlığı görünen, aşağıdan bakınca da basamak basamak gökyüzüne doğru uzayıp giden Potemkin Merdivenleri’nden baktım.
Taşların ve kayaların arasından fışkıran, Karadeniz’in hırçın mavi sularından püsküren, kış yorgunu ağaçlardan dökülen baharlardan baktım.
Yakın tarihten baktım; baktım da, ülkemde ve dünyada yeni bir fasl-ı baharın emareleri seyrettim.