HARUN TOKAK

Işığı sönen evler

Karşı komşumuzun ışıkları yine karardı.

Sakinleri Almanya’da yaşıyor.

Pek çok gurbetçi gibi her yıl Ramazanla birlikte gelirler.

Bir yıl boyunca karanlığa gömülü ıssız evin ışıkları da yanmaya başlar.

Bayram biterken yeniden gurbetin yolunu tutarlar.

Yine öyle oldu karşı ev karanlığına gömüldü.

Sevgi sağanağı günler ve geceler geride kaldı.

Bir ay boyunca sahurda uyanan evler artık derin uykularda.

Televizyonların coşkulu iftar ve sahur programları, Eyüp sultan ve Sultan Ahmet şenlikleri hepsi yerini derin bir sessizliğe ve hüzne bıraktı.

Mahyalar da çoktan karanlığa gömüldü.

Kirlenen dünyamıza, ötelerden uzatılan somaki musluklardan billur sular aktı.

Ve Rahman olan Rabbimiz (c.c), Ramazanla affa bahaneler aradı.

Sabahlara kadar “yok mu dua eden duasını kabul edeyim?” diye nida edilen geceler artık geride kaldı. İlki, iki ay on gün sonra olmak üzere zaman, bir havai fişek gibi avucunda tuttuğu güzel günleri tek tük gökyüzüne fırlatarak, arada bir rengârenk görüntüler, sesler serpecekse de hayatımıza, on bir ay sessizliğe bürünecek ve biz gelecek yıla kadar ufkumuzdaki o aydınlığı bekleyeceğiz.

Bu Ramazan kimler için sondu, son bir fırsattı, son bir arınma vesilesiydi bilemiyoruz.

Bildiğimiz bir şey varsa o da kanla yıkanarak, Ramazanla birlikte kanatlanıp uçup giden on beş şehidimiz için bir sondu.

Bu son, ebedi güzelliklere açılan bir yoldu.

Sonu, hiç olamayan bir son…

Sonsuzluğa açılan ilk kapı.

Ramazan, yanına, üzerinde kanlı üniformaları ve silahlarıyla şehitlerimizi de alarak uzaklaşıyor.

Arkalarından ağlayan yetmiş milyonun gözyaşlarına bayram boyunca göğün gözyaşları da karıştı.

Bayramın bitimiyle birlikte daha derin hissettik ayrılığını.

Bayramı da buruk geçirdik.

Sokaklarda semanın, ekranlarda ve gazetelerde hep anaların gözyaşlarıyla ıslandık.

Ramazanın sıcak koynundan kopuşumuzu, iliklerimize kadar hissettik.

Mevsimin ilk soğukları dişlerini daha bir geçirdi içimize.

Saliha Ana ” Ben yandım. Diğer analar tez kavuşsun kuzularına. Allah’ım! Bu kardeş kavgasının yangınlarını söndürecek yağmurlar yağdır üzerimize.” diye dua ediyordu.

Kim bilir, kışın erken gelen gözyaşları yüreği yangın yeri bu anaların ağıt gibi duaları hürmetinedir.

Bağrı yanık analar, gözü yaşlı eşler şehitlerinin kabrine, yetmiş milyon, şehit evlerine koştu. İlk defa şehitlerimizin geride bıraktığı emanetlere, siyasiler, siviller, asker ve medyamızla kısacası topyekûn milletçe sahip çıktık.

Cumhurbaşkanımızın ve Genelkurmay Başkanımızın şehit ailelerine iftar vermesi, Sayın Deniz Baykal’ın Şırnak’ın köylerine kadar giderek acılı aileleri ziyaret edişi, millî Takımımızın, şehitlerimizi sahiplenişi çok zarif davranışlardı.

Evsiz şehit ailelerine ev ve yavrularımıza verilen eğitim sözleri başta olmak üzere yardım haberleri ve kampanyaları arka arkaya geldi.

Geçen haftaki yazının başlığı olan “Oleydi Kalbi- Oğulcuğum! Yüreğim yanıyor”- sözlerinin sahibi Hazal Ana’yla konuştuk bayramda.

“Evimin direği yıkıldı, babasını çocukken kaybetti. Ben şimdi kimsesizim” sözleri hâlâ kulaklarımızda yankılanıyor.

“Sen ağlama anacığım! Seni kimsesiz bırakacak kadar ölmedik” sözümüzü fedakâr Antepli işadamlarımız yerde bırakmadılar.

Pencerelerinde battaniye gerili evi, mükemmel hale getireceklerini, gerekirse yenisini yapacaklarını, çocukların eğitimi dâhil bütün ihtiyaçlarını karşılayacaklarını öğrendik.

Hazal Ana, Türkçeyi çok az konuşabiliyordu ama anlaştık.

Bayramlaştık.

Sahip çıkılmanın hüzünlü huzuru vardı sesinde.

Şehit aileleri, bu sahiplenmenin verdiği güçle daha bir güvenle koştular kabirlere.

Bir ana, oğlu yerine kabrin buz gibi mermer taşına sarılıyor, gencecik bir kadın, kucağında on beş günlük Eylül Bebek’le birlikte kocasının kabrinde ağlıyordu.

Kocası, birkaç gün önce Hakkari’de şehit düşmüştü.

Toprağı tazeydi.

Telefonda çocuğumuzun adı “Eylül” olsun demişti ama onu görmek nasip olmamıştı. Bayramda Eylül’ünü görmeye gelecekti, olmadı.

Eylül bebek ona geldi.

Zavallı kadın kucağında Eylül’üyle mezarın başına dikili bir sırığın ucuna asılmış şehidinin üniformalı fotoğrafını okşuyor; ellerini saçlarının arasına, gözlerini, siyah gözlerine daldırıyordu.

Mezarın yanı başında da taze kurumuş dikili bir ağaç…

Kimileri hiç görmedikleri çocuklarına, kimileri elini öpmek için analarına, kimileri hayal gözlü sevgililerine koşacaklardı.

Olmadı…

Hepsi ölüme koştular.

Zor anlar yaşadı analar.

En çok da çocukların tabutu göstererek “Anne! Babam neden burada yatıyor?” soruları karşısında yıkıldılar. Soruların cevabını da, gözyaşlarını da minik yavrularından hep sakladılar.

“Ünalım! Bir Ünal daha yetiştiriyorum”diyen yirmi sekiz yaşındaki şehit eşi, Ülkü Demir, Şırnak’ın Küpeli Dağ’ında şehit olmuş kocasına haykırdığı sözü bir küpe gibi ülkümüzün ve ülkemizin kulaklarına astı.

***

Bu bayram birçok evin ışığı söndü.

Bu bayram acılarla geldi, ama acılar bizi bir birimize daha bir bağlar, daha bir kenetleniriz.

Olmayan illerde de şehit dernekleri kurulmalı ve sadece son şehitlerimizin değil bütün şehitlerimizin ailelerine ve çocuklarına sahip çıkmalıyız. Babasının cenazesine amcalarının kucağında gelen Zeliha ve Güneş kardeşlerin birinin ayağı çorapsız, diğerininse çorapları paramparça idi. O gün yüreğim ezik seyrettim yavrularımızı fakat çok şükür ki kısa zamanda her kesimden insanımızın maddi manevi destekleriyle onların yanında yer aldığını gördük. Bu destek uzun vadeli olmalı ve minik yüreklerine acıları, ağızlarındaki emzikten emerek çeken bu çocuklarımız, babalarının yokluğunu hissetmeden büyümeli ve ilerde alacakları karnelerle babalarına koştuklarında “Babacığım! Senden sonra bizi yalnız bıraktılar” diye şikâyet etmemeliler.

Şehit çocuğunun şikâyeti Allah’a doğrudan ulaşır ve muhataplarını iflah etmez.

Bizim yaşadığımız burukluğu ve acıları şehitlerimizin yavrularına yaşatmayalım.

Şimdi acıları dindirme ve ışığı sönen evlerin ışıklarını yakma vakti.

Ramazan, şehitlerimizi almış terkisine kızıl atıyla koşuyor kızıl ufuklara ve gittikçe uzaklaşıyor.

Bir sonraki yılın özlemiyle, guruba bakıp buruklaşıyoruz.

Kepezin başından buruk gönüllerle güneşin gurubunu gözlüyoruz.

Boynu bükük şehit çocukları gibi…

Leave a Comment

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.