Aslanlar ayakta ölür
Kullarımı geceleyin yola çıkar. (Kur’an)
Gece…
Mehtabın aydınlığı, balta girmemiş ormanlardan makilerle kaplı düzlüklere doğru süzülüyor.
Dere yatakları, vadiler ve yamaçlar yavaş yavaş aydınlanıyor ay ışığında.
Ve çölde hareket başlıyor…
Bir toz bulutu yükseliyor Afrika ormanlarının kuytularında, çöl kesiği uçsuz bucaksız sahralarda…
Aslanların gece harekâtı başlamıştır. Çölde sırtlanları ya da zebraları kovalıyorlardır.
Bazen tek başlarına bile bir sırtlan sürüsüne direnirler.
Sabah serinliğinde hiç olmadıkları kadar zinde ve hareketlidirler.
Gece onlar için güç ve enerji demektir.
Gündüzleri sakin dursalar da geceleri ormanların ve çöllerin güvenliği onlardan sorulur.
Aslanların bu gece harekâtı, Saadet asrındaki ilk seriyyeleri, ilk gece yürüyüşlerini tedai ettiriyor bana.
* * *
Seriyyeler; çöldeki sırtlanları sindirme hareketidir… Aslanların gece kükreyişidir.
Başında Peygamber(sav)’in bulunmadığı gece harekâtıdır… İlk seriyyenin başında da Allah(c.c)’ın Aslanı Hz. Hamza vardır.
* * *
Seriyyelerle, çöl kontrol altındadır.
Sırtlanların kalbine korku salınmıştır.
Çöldeki çığlıklar durmuştur.
Badiyede yaşayanlar bir gerçeği görmüşlerdir. Geceleri aslanlar yıldırım gibi çadırların, çardakların önlerinden geçiyorlar ama kimsenin canına, malına, ırz ve namusuna dokunmuyorlar.
Güven ibresi Mekke’den Medine’ye kaymakta, emniyet Medine ufuklarında tüllenmektedir.
* * *
Aslanların olmadığı bölgelerde sırtlanlar kasıp kavurur ortalığı.
Mehmed Akif:
“Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta
Dişsiz mi bir insan onu kardeşleri yerdi”
dizeleri ile dile getirir, bu acı gerçeği.
* * *
Şehristanî, Peygamberimiz’in(s.a.v) etrafındaki bu kutlu kahramanlara “Ormanın Aslanları” adını kor.
Onlar ortalıkta görününceye kadar yanık çöl gecelerinde sırtlanların dişlediği zavallı insanların feryatları yankılanırdı.
* * *
Aslanlar ayakta ölürler…
Yıkılmamak için son ana kadar direnirler.
Bir belgeselde Mahzuni isminde bir aslanı izliyorum.
Sırtlanlardan uzak, güvenli bir bölgede, yavrularını korumaya çalışırken bir kobra yılanı sinsice yaklaşıp ısırıyor.
Zehir vücuduna yayıldıkça gücünü ağır ağır kaybediyor.
Son defa yavrularını kokluyor ve yere yıkılıyor. Ana aslanın bu tükeniş anında bile sırtlanlar korkularından ona yaklaşamıyorlar.
Nefesi bile yetiyor sırtlanlara.
* * *
Allah’ın Aslanı Hz. Hamza’nın, Kâbe’nin önünde Allah’a inanış sahnesi geliyor gözümün önüne.
Peygamberimiz’le(s.a.v) birlikte bir avuç Müslüman Kabe’de sıkıştırılmış, acımasızca dövülüyordu.
Kumdan bir tepenin arkasından küheylanı ile belirivermişti birden.
Onu görünce bütün yaralı aslan yavruları, “Hamza! Hamza!” diye haykırdılar.
Atından atladı, siyah peçesini sıyırdı. Hışımla Ebu Cehil’in üzerine doğru yürüdü.
Sırtlanlar nefesini tutmuştu. Cesaretini toplayan Ebu Cehil:
“Senin yeğenin yalan söylüyor” diyebildi.
Allah’ın Aslanı kükredi:
“Nereden biliyorsunuz yalan söylediğini? Hiç konuşturmadınız ki!”
Tek bir pençeyle yıktı Kabe’nin merdivenlerine ve aslanlara has itiraf döküldü dudaklarından:
“Geceleri çölde tek başıma kaldığımda anladım ki, Allah dört duvar arasına sığmaz. O (c.c), o kadar büyük ki!”
Yine bir gün Uhud’da kıyasıya bir kavga vardı.
İstikbalin aslanları da vardı karşı tarafta.
“Allah’ın Aslanı” her zamanki gibi kükrüyordu. Ölen sırtlanların yarısı onun pençelerinde can vermişti. Etrafında dolaşıyorlar ama yanına yaklaşmaya cesaret edemiyorlardı.
O günlerde bir dişi sırtlan olan Hind, kölesi Vahşi’ye;
“İşte Hamza! Senin istikbalin o” dedi.
Saatlerce siperde avını bekledi. Bir fırsatını buldu ve arkadan sinsice fırlattı mızrağını.
Döndü, mızrağın geldiği yöne baktı. Ayakta Kelime-i Şehadet getirdi ve bir çınar gibi kızgın kumların üzerine devrildi.
Hâlâ kimse yaklaşamıyordu yanına.
* * *
Nice aslanlar vardır, kükreyişleriyle bir ömür boyu ormanları velveleye vermiş, ömrü serhat boylarında geçmiştir. Ölürken, “Tutun elimden, kaldırın ayağa, ayakta yürüyeyim Allah’ıma” demiştir. Küheylanının gözlerinden öperek vedalaşmış ve “Serhat boylarında, fırtınalı yağmurlarda, bir yay gibi kıvrıldın, beni, ömür boyu sırtında taşıdın” demiştir.
* * *
Asırların asık suratı aslanlarla güler.
Kimilerini,
Şirler pençe-i kahrımdan olurken lerzân
Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek*
derken ve “Hocamın çamurlu cübbesini benimle beraber kabrime koyunuz” sözünü tarihin alnına bir çelenk gibi asarken görürsünüz.
Kimilerini, daha 21 yaşında, gecenin karanlık zülüflerinde “Ya İstanbul beni, ya ben İstanbul’u” cümlesini seslendirirken bulursunuz.
Kimileri, “25 milyonluk Türk milletinin imanını selamette görürsem, cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım” sözünün aynasında yansır.
Kimileri de aslan yavrularını Asya’nın bağrına salar… “Gidiniz, oralarda dini, dili, kökü bir kardeşlerimiz sizi bekliyor.” der. Yiğitlerin yüreklerinde hicret ateşini yeniden yakarken bulursunuz onu. Anadolu’nun aslan yavrularını salmıştır dünyanın dört bir yanına.
* * *
Aslanlara has, yeniden yeşeren bir düş, bir sevdadır bu. Türkiye’yi yeniden sevda ocağı haline getirme yarışı, güven ibresinin yeniden Anadolu’ya dönüş destanıdır.
Asrımızdaki aslanlarının kükreyişidir.
Onlarda yaş sınırı yoktur. Bazılarını, ömrünün son senelerinde serhat boylarında, uçsuz bucaksız Asya bozkırlarında; Namık Kemal’in “vatan, vatan” dediği gibi, “okul, okul” diye inlerken bulursunuz.
Kimilerini, Sibirya’nın soğuklarında tir tir titrerken, kimilerini, Afrika’nın balta girmemiş, insan eli değmemiş ormanlarının kenarlarında koşarken, kimilerini Hazar’ın soğuğunda yelelerini savururken görürsünüz.
Kimileri, mavi gökler ülkesi Moğolistan topraklarında ümit feneri gibi yanmaktadır. Kimileri, hayatının baharında taşıdığı sıraların altında can vermiş, Harput’un bağrında yatmaktadır. Kimileri Tuna boylarında koşarken çatlar. Kimileri Isık Göl’de “Adsız Oğlanları” ararken kaybolur. Kimileri talebesini kurtarayım derken kızıl nehirde boğulur.
Ömürleri gurbet ellerde okul inşaatlarında, şantiyelerde geçer. Evde durmak kafeste durmak gibidir onlar için. “Neden bu kadar kendinizi yoruyorsunuz?” diye sorduklarında “Çok geç kaldık, yapacak çok işimiz var” derler.
.
* * *
Geceleri dirilir aslanlar.
Aslanlar gecenin bağrında yol alırlar.
Gece yatanlar hep yolda kalırlar.
Seher sever aslanları, aslanlar da seheri.
Aslanlar ayakta karşılar geceleri.
Ve geceler, Aslanların aksiyon anıdır.
Gecenin aslanları, hep ayakta ölür.
Gece ay süzülürken vadilere, dere yataklarına; Aslanlar görünmez sıcak yataklarında.
Dünden bugüne; Bedir’den Çanakkale’ye, Anadolu’dan Kore’ye asırların aslanları bir şimşek gibi geçer içimizden.
Aksanları ayrı olsa da, asırlar aslanların kükreme sesleriyle sarsılır. Yollar onların koşmalarıyla aydınlanır.
Ruhları şad olsun!
* Aslanlar pençemden inim inim inler ve kaçarken, şu feleğe bak ki bir gözleri ahu beni ne hallere düşürdü.