Yusuf Yüzlüler Dolaşıyor Nil Kıyısında
Abant toplantıları vesilesiyle Mısır’da misafiriz…
Gün batımına kadar çöl baskınlarına direndi durdu Kahire
Gün boyunca muttasıl baskınlar düzenleyen çöl fırtınaları sustu.
Kavrulan dudaklara su taşımaktan yorgun düştü nehirlerin anası Nil.
Biz yorulduk… Nil yoruldu… Şehir yoruldu
…
Gün dökülünce geceye,
Şehir de nefeslendi, biz de
Gece sakin… Gece dingin … Gece bir başka güzel…
Nil’in nazenin sularına dökülmüş, şehrin kırmızı sarı ışıkları
Mehtap yakamoz bırakmış gümüş sulara
Işıklı kayıklar geçiyor uzaklardan
Işıklı bir masal şehrindeyiz
Kahire’deyiz…
…Ve gece güne dokunuyor
“Binbir minareli şehirde” sabah ezanları okunuyor
Gezintiye çıkıyorum. Nil kıyılarında, hayalimin sınırlarında, geçmişin ufuklarında yürüyorum
Nil duruyor… Nil susuyor… Nil derinliğinde boğuluyor…
Seherde bir saray kayığı süzülüyor Nil’de, Züleyha gezintiye çıkmış olmalı diyorum.
Gecenin karanlık kollarından kurtulup nehre dökmek için derdini, Nil’e salmış kendini.
Sepetten bir kayık beşik gibi salınıyor nehirde. İki el alıyor kundaktaki bebeği, kavuşturuyor Asiye’ye. Bir kadın koşuyor saraya doğru, yüreği güvercin. Musa’yı sarıyor kollarına saray.
Kerbela’dan getirmişler Hz. Hüseyin’in kesik başını. Ehl-i Beyt ağlıyor başında
Mustafa İsmail, Yusuf suresini okuyor yanı başında.
Türk revaklarında Mehmet Akif, yaktığı Kur’an mealini yazıyor…
Ümmü Gülsüm çöl gecelerinden yanık sesiyle “Ente ömri”yi şakıyor
Seherde sesler Kahire semalarında buluşuyor.
Nil kan kırmızı koyulaştı bir ara.
Baktım Hz. Musa inananlarıyla Kızıldeniz’e yürüyor
Firavun ordularıyla peşi sıra koşuyor
Köle pazarı kurulmuş erkenden, Yusuf saraya köle diye satılıyor
Züleyha bir köleye tutsak arkasından koşuyor
…Ve bir gömlek asılmış Mısır’ın kapısına
Züleyha’nın tuttuğu gömlek… Züleyha’nın yırttığı gömlek… Dişi bir kurdun dişlediği gömlek
Soylu kadınlar sarayda toplanmış portakal soyarken,
Yusuf’u kollarından tutmuş nedimeler, salona alıyor.
Kadınlar; “Bu insan olamaz! Melek bu!” diyor, Yusuf’un güzelliğinden kendilerinden geçip parmaklarını kesiyorlar.
Alacakaranlıkta… Yusuf, iffet gömleği sırtında, zindan yolunda, silahlı insanların kolunda.
Bir kurban gerekiyordu Mısır’ın yüksek menfaatlerine!
Yusuf masumdu ama mücrimdi, zira o gün bütün masumlar mücrimdi
Gönüllü geçirdi sürgün gömleğini sırtına.
Okyanuslar kadar derindi hasret, zindan kadar karanlıktı sürgün
Yusuf kaçarken, yaklaşıyordu Züleyha’ya, Züleyha koşarken, uzaklaşıyordu Yusuf’tan,
Zindanın paslı demir kapıları gıcırtılarla kapandı ardı ardına.
Zindan, ışıksız, alevsiz aydınlandı.
Nil yorgun… Nil bitkin… Nil evlatlarını emziremiyor… Nil sütü çekilmiş acılı ana…
Yusuf sustu yedi yıl, zindan aydınlandı, Mısır aydınlandı
Ashab-ı kehf uyudu yedi yıl, mağara uyandı, insanlık uyandı
…Ve Yusuf iki kişinin kolları arasında götürülüyor zindandan saraya
Züleyha iftira ettiği gün değil, suçunu itiraf ettiği gün kavuşuyor Yusuf’a
Yusuf, gönlünü açıyor insanlara, çöl yol gösteriyor açlık yorgunu kervanlara.
Çöl fırtınalarında açlığın acısıyla dayanıyorlar Mısır’ın kapılarına
Ve bir gün… Yusuf’u “az bir fiyata satan” kardeşleri, “az bir sermaye” ile çıkıyorlar Yusuf’un huzuruna. “Yoksa sen Yusuf musun?” sesi yankılanıyor sarayda
Zalimlere elbet dedirir bir gün Hazret-i Mevla;
“Tallahi lekad eserakallahü aleyna” (*)
Kardeşleri çıkmadan yola Yusuf’un kokusu ulaşıyor babasına
Kanlı gömlek, gece karası sürme çekti, Yakub’un gözlerine
Yırtık gömlek, gündüz etti zindanın en karanlık gecesini
Reyhan kokulu gömlek can oldu, gece karası gözlerine Yakub’un
Gün gelir, kanlı gömlek bırakılır babasının kollarına
Gün gelir, yırtık gömlek asılır Mısır’ın kapısına
Gün gelir, reyhan kokulu gömlek can olur babasına
Gün olur, yedi yıl kıtlıktır, gün olur yedi yıl bereketle dolar
Gün olur, yedi yıl zindandır, gün olur Yusuf Mısır’a sultandır
Kahire’de gün çoktan ışımıştı
Karşımda Nil nazlı nazlı akıyor
Gece güzeldi, gelen gün de güzel… Bilemedim Kahire’de gün mü güzel, gece mi güzel.
Şehirde sarı kırmızı mavi ışıklar çoktan sönmüştü.
“Olsun” dedim içimden, ne fark eder, değil mi ki Yusuf yüzlüler Mısır’a dönmüşler…
Bir anda etrafımı sardı siyah beyaz her renkten Yusuf yüzlü, bir anda kuşatıldım renkler kuşağı ile elvan elvan.
Tüllenen yeni bir şafak vakti ayrıldık Mısır’dan
Yusuf yüzlüler el sallıyordu arkamızdan, Nil’in öte yakasından…
(*) “Vallahi Allah seni bize üstün kılmıştır”(Yusuf Suresi)